Gargara Forum » Genel Bölümler » Rüya » Rüya Genel Bilgiler » Rüya türleri

Yeni Konu Aç Konuyu Cevapla

     
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 07 Eylül 2015, 22:10   #1
buse
Avatar Yok
Üyelik tarihi: 15 Nisan 2015
Mesajlar: 12,520
Aldığı Beğeni: 0
Beğendikleri: 0
Standart Rüya türleri

Metapsişikçilere göre, neden ve kaynakları bakımından rüya türleri

Spiritüalistler tarafından yapılan bir tanıma göre rüyalar, "insanın uyku halindeyken gerek bilinçaltından kaynaklanan, gerekse çeşitli kaynaklardan aldığı tesirlerin imajlara bürünmesiyle oluşan algıları"dır. Rüya laboratuvarlarında sürdürülen psikolojik ve psişik araştırma ve gözlemler rüyaların neden ve kaynaklarının çeşitlilik gösterdiğini ortaya koymaktadır.





“Yusuf’un Rüyası”, Gaetano Gandolfi







Kadüsesiyle haberci Hermes (Merkür) ve haber ilettiği Truvalı kahraman Aeneas, Giovanni Battista Tiepolo



Rüyalar, metapsişik araştırmacılarca neden ve kaynakları bakımından şu şekilde sınıflandırılır:
  • Psikofizyolojik Kaynaklı Rüyalar (alelade rüyalar):
  • Psikolojik kaynaklı rüyalar: Psikanalizde benimsendiği gibi, bilinçaltından kaynaklanan rüyalardır. Bunlar, genellikle heyecanlar, sıkıntılar, korkular, bastırılmış duygular vs.’den kaynaklanan rüyalardır. Ruhu ya da zihni fazlasıyla meşgul eden maddi veya manevi bir sorun, uyumadan önce konuşulan bir konu ya da görülen bir film de bu tür rüyaların görülmesine neden olabilir; ayrıca sözkonusu soruna ait bazı fikir ve imajlar, görülmekte olan diğer türden rüyaların içine zaman zaman parazit olarak kayabilirler.
  • Fizikokimyasal kaynaklı rüyalar:
  • Fiziksel kaynaklı rüyalar: Bunlar fiziksel ortamdan gelen, bedensel ağrı ve rahatsızlıklardan ve ses, ışık, koku gibi beş duyuyu ilgilendiren uyaranlardan kaynaklanan rüyalardır. Bir rüya deneyinde, uyuyan kimsenin burnu ve dudakları bir tüy parçasıyla rahatsız edilmiş ve akabinde, uyuyan kimse, yüzüne işkence edilerek derisinin yüzüldüğüne ilişkin bir rüya görmüştür. Bir başka deneyde uyuyan kimsenin kulağı yakınlarında iki çelik bıçak birbirine sürtülünce, denek, rüyasında tarihî bir olay sırasında kentin bütün çanlarının çaldığını görmüştür.
  • Kimyasal kaynaklı rüyalar: Bunlar, uyuşturucular ve ilaçlar gibi, alınmaları halinde vücudun nörofizyolojik ve kimyasal yapısında belirli değişiklikler yaratan etkenlerden doğan rüyalardır.
  • Metapsişik Kaynaklı Rüyalar:
  • Psişik kaynaklı ya da paranormal rüyalar: Bunlar paranormal yeteneklerin uyku sırasında kullanımıyla ilgili rüyalardır; bunları üç ana grupta ele almak mümkündür:
  • Telepatik rüyalar: Bunlar uyuyan kimsenin uyanık bir insanın düşünce ve imajlarını ya da bir başka uyuyan kimsenin rüyasını telepatik yolla almasıyla oluşan rüyalardır. Telepatik rüyalar, Brooklyn’da (New York) kurulan Maimonides Tıp Merkezi’ndeki, elektroansefalograf aygıtlarıyla çalışan Maimonides Rüya Laboratuvarı’nda keşfedilmiştir.
  • Durugörü rüyaları: Parapsikolojik incelemeler durugörü fenomeninin uyku sırasında da oluşabileceğini ortaya koymuştur. Dolayısıyla uykudaki biri, bazen, durugörü medyumları gibi, o anda kendisinden uzakta olan olay ve nesneleri algılayabilir. Bu algılar uyanıldığında rüya olarak hatırlanır
  • OBE ya da şuur projeksiyonu (astral seyahat) rüyaları: İnsanın deneysel spiritüalizmde duble (okültizm ve teozofideki adıyla astral beden) denilen süptil (esîrî) bedeninin uyku sırasındaki faaliyet ve gezintilerinin rüya tarzında hatırlanması. Bu faaliyet ve gezintilere okültizmde, teozofide ve popüler kültürde astral seyahat, parapsikolojide ise beden-dışı deneyim (out-of-body experience) denir.
  • Haberci rüyalar: Ruhçulara göre, bunlar kaynağı tekamül düzeyi “yüksek” bedensiz varlıklar olan, bir mesaj taşıyan, amaçlı, düzenlenmiş rüyalardır, ruhta derin izler bıraktıklarından kolay kolay unutulmazlar:
  • Uyarıcı rüyalar: Ruhçulara göre, bunlar kişiye önemli sonuçlar doğuracak hatalı bir davranışta bulunmasını, yanlış bir yola sapmasını vs.’yi önlemek üzere gösterilen rüyalardır. Uyarıcı rüyaların kaynağı, ruhçulara göre, genellikle kişinin hami varlığıdır.
  • Prekognitif rüyalar: Bunlar bir mesaj taşımaktan ziyade, gelecekte olacak olayların önceden görülmesiyle ilgili rüyalardır.
  • Bilgilendirme amaçlı rüyalar: Ruhçulara göre bunlar çok nadiren görülen rüyalardır. Uyarıcı veya geleceğe yönelik bir nitelik taşımayıp, yalnızca kişiyi bilmediği bir konuda bilgilendirme amacını taşır. (Dünyanın geçmiş devirleri, bir başka kimsenin geçmiş reenkarnasyonları, bir başka gezegendeki coğrafi koşullar vs. hakkında bilgilenme)
  • Bedensiz varlıklarla kurulan irtibatlardan kaynaklanan rüyalar: Ruhçulara göre bunlar, genellikle kişinin önceden tanıdığı, ölüm olayı ile bedenini terkederek öte âleme göçmüş kimseler ile uyku sırasında iletişim kurmasından kaynaklanan rüyalardır. Fakat rüyada ölmüş bir kimsenin bulunması rüyanın muhakkak bu gruba girmesini gerektirmez; yani muhakkak o kimseyle bir görüşme yapılmış olduğunu göstermez; bu, psikofizyolojik kaynaklı alelade bir rüya da olabilir, haberci bir rüya da olabilir.
  • Serbest hafıza rüyaları: Ruhçulara göre bunlar, kişinin geçmiş reenkarnasyonlarına ait anılarıyla ilgili rüyalardır. Serbest hafızada yer alan bu tür rüyalar kimi zaman defalarca, aynı ayrıntılarıyla, yeniden görülürler; dolayısıyla, tekrarlanan rüyaların çoğu bu gruba sokulur.
Prekognitif rüya





Pierre Puvis de Chavannes’ın bir eseri



İnsanlığı binlerce yıldır hayrete düşüren prekognitif rüyalar ya da prekognisyon rüyaları meydana gelecek olayların önceden bilinmesini sağlayıcı, kısaca geleceğe ilişkin rüyalardır. Bir rüya ancak gerçekleştiği zaman prekognitif adını alır, yani bir rüyanın prekognitif olup olmadığını önceden kestirmek güçtür. Prekognitif rüyalar nadiren görüldüğü şekilde gerçekleşirler, çoğu zaman da sembollere bürünmüş olduklarından, içerdikleri bilgiler ancak söz konusu olaylar gerçekleştiğinde anlaşılabilir. Jung’a göre bu tür rüyalarda psişik enerji rol oynamaktadır.
Parapsikologların prekognitif rüya deneylerine Duke Üniversite’sindeki Parapsikoloji Laboratuvarı’nda Dr. Louisa Rhine tarafından yapılan deneyler ve Atlanta’da psikolog Dr. David Ryback tarafından sürdürülen deneyler örnek olarak gösterilebilir. Dr. David Ryback 433 üniversite öğrencisi üzerinde yaptığı prekognitif rüya deneylerinde deneklerden % 8.8’inin rüyalarının gerçekleştiğini saptamıştır. Prekognisyon, yani geleceği görme fenomenini laboratuvar koşullarında deneysel olarak inceleyip sonuçları sınıflandıran parapsikologlar fenomenin gerçekliğini kabul etmekle birlikte, fenomenin nasıl oluştuğu ve nedeni konusuna bir açıklama getirememektedirler. Parapsikolojik araştırmalara göre, prekognisyon medyumluğunun kapsamındaki fenomenlerin oluşma biçimleri içinde, % 60-70’ini haberci rüyalar, % 30-40’ını ise uyanıkken kendiliğinden görülen vizyonlar, işitsel halüsinasyonlar, aniden zihinde çakan düşünceler, trans sırasında alınan duyumlar veya bilme duygusu biçiminde ortaya çıkan medyumluk oluşturmaktadır. Kimi parapsikologlar prekognitif rüyaları bireysel olan ve olmayan şeklinde iki ana grupta ele alırlar. Bireysel olmayan genel kehanet rüyaları rüyayı gören kişinin özel yaşamıyla ilgili olmayıp, gelecekteki, toplumu ilgilendiren bir olay hakkındaki rüyalardır. Kitab-ı Mukaddes’teki firavunun rüyası bu tür rüyalara bir örnek olarak gösterilebilir. Parapsikolojik istatistikler prekognitif duyumların büyük kısmının genellikle ilk 48 saat içinde olacak olaylara ilişkin olduğunu göstermektedir. Aylar veya yıllar sonra olacak olaylara ilişkin prekognisyonların sayısı çok azdır. Yine parapsikolojik istatistiklere göre, prekognisyon fenomenlerinin % 80’lik kısmında, fenomene konu olan kişiler ile prekognitif duyumu alan kişi arasında duygusal bir bağ (eş, aile bireyi, dost vs.) olduğu görülmüştür. Bu bağın mevcut olmadığı % 20’lik kısım ise genellikle büyük, önemli felaketlere (uçak düşmesi, deprem, önemli birine suikast girişimi vs.) ilişkin duyumlardır.
Yaratıcı rüya





William Blake'in bir eseri



Bir sanat eserinin, bir icadın yapılmasını ya da yeni bir kavramın doğmasını sağlayıcı ilham veren rüyalara yaratıcı rüya adı verilir. Birçok sanatkar, eserlerini gördükleri yaratıcı rüyaları yaşamlarında uygulamak suretiyle meydana getirmişlerdir. Yaratıcı rüyalar genellikle kendiliğinden meydana gelen rüyalar olmakla birlikte, böyle bir rüya görebilmek için elverişli koşulları hazırlayıcı, yani “istihareye yatma” denilen yönteme benzer tahrik edici yöntemlerin kullanıldığına da rastlanmaktadır. Bu yöntemlerden biri Don Fabun tarafından tarif edilmiştir.
Yaratıcı rüyalara tarihten şu örnekler verilebilir:
  • Samuel Taylor Coleridge (1772 - 1834) Kubla Khan eserini tümüyle rüyada hazırlanmıştır.
  • Voltaire La Henriade eserini bir rüyası sırasında oluşturmuştur.
  • Edgar Allan Poe(1809 - 1849) hikâyelerini rüyalarından ilham alarak yazmıştır.
  • William Blake (1857 - 1827) geliştirdiği, bakır levhalar üzerine yazılı metni renkli resimlerle bezeme tekniğini rüyasında ölü kardeşinden öğrenmiştir.
  • Giuseppe Tartini (1692 - 1770) bir rüyasında bir müzik parçası dinlemiş, uyandıktan sonra bu dinlediği parçayı taklit etmeye çalışarak “Şeytanın Sonatı” adlı eserini yaratmıştır.
  • Amerikalı asurbilimci Hermann Von Hilprecht 3000 yıldan eski bir meselenin çözümünü rüyasında görmüş ve çözümü uyguladığında doğru olduğu ortaya çıkmıştır.
  • Friedrich Kekulé von Stradonitz (1829 - 1896) benzenin devrî yapısını ancak rüyasında çözmüş ve kimya tarihinde bir ilke imza atarak modern kimyada devrim yaratmıştır.
  • Otto Loewi (1873 – 1961) sinir akımına ilişkin araştırmaları rüyasından ilham alarak sürdürmüş ve akımdaki aktarımın kimyasal tabiatlı olduğunu ortaya koyarak 1936’da Tıp ve Fizyoloji dalında Nobel Ödülü almıştır.
  • Paul McCartney "Yesterday" parçasını çalmadan önce rüyasında dinlemiştir.
Lüsid rüya

Kısaca “bilinçli rüya” olarak ifade edilebilecek lüsid rüya kişinin rüya gördüğü sırada, rüya gördüğünün farkında olması haline ve rüya gördüğünün bilincinde olduğu bu tür rüyalara verilen addır. Terimdeki “berrak” anlamına gelen lüsid sıfatı “bilinçli” (Fr. conscient) sözcüğüyle eşanlamlı olarak ilk kez 1867’de Fransız onirolog Léon d'Hervey de Saint-Denys tarafından “Rüyalar ve Rüyaları Yönetme Araçları” adlı eserinde kullanılmıştır. Terim daha sonra Oxford Psikofizik Enstitüsü’nden Celia Green tarafından kullanılmasıyla yaygınlık kazanmıştır. Lüsid rüyada kişi gördüklerinin ve yaşadıklarının bir rüya olduğunun farkına varmakla birlikte rüya akıp gitmeye devam eder.





Léon d'Hervey de Saint-Denys (1822 - 1892) tarafından 1867'de yazılmış olan, lüsid rüya hakkındaki ilk kitabın kapağı.



Nasıl diğer rüya türleri sırasında yaşananlar, o anda rüya değil de gerçekmiş gibi algılanıyor ve yaşanıyorsa, lüsid rüyada yaşanılanlar da gerçek olarak algılanır. Lüsid rüya bilimsel olarak araştırılmış ve gerçekliği doğrulanmıştır.
Lüsid rüyalar REM evresi sırasında meydana gelirler. Kendiliğinden meydana gelebildikleri gibi, bunun eğitimini almış kişilerin iradi olarak lüsid rüya görebildikleri veya rüyalarını lüsid rüyaya dönüştürebildikleri bilinmektedir. “Lüsid rüya sanatı”nda ustalaşmış olanlar ayrıca lüsid rüyaya hakim olup rüyayı yönlendirebilmektedirler. Bu yönlendirme yalnızca kendi davranışları üzerinde değil, rüyanın içeriği ve seyri üzerinde de olabilmektedir. Malezya’da yaşayan ve Avustralya Aborjinleri’ne benzeyen Senoi yerlilerinin, bu tekniği geleneksel olarak kullanan « lüsid rüya ustaları” oldukları keşfedilmiştir. Senoi kültüründe üstat, öğrencisine gördüğü psikofizyolojik kaynaklı rüyayı yönlendirebilmesi için imajinasyonu denetleme tekniğini öğretir. Bu tekniği uygulayabilen öğrenci, örneğin rüyasında vahşi bir hayvan tarafından kovalanmaktaysa, rüyasında bilinçli hale geçer ve imajinasyonunu denetlemesi sayesinde rüyanın kalan kısmında bu kez kendisi o vahşi hayvanı kovalayabilir. Lüsid rüyayı görenler ve yönlendirebilenlere oneironot adı verilmektedir.
Rüyada biliçlenebilme yeteneğinden ilk olarak 8. yy.’a ait Budist metinlerde söz edilmektedir. Batı’da lüsid rüya 1970’li yılların sonlarından itibaren "uyku laboratuvarları"nda incelenmeye başlanmıştır. Lüsid rüyanın ilk tanımı 1968’de Celia Green tarafından yapılmıştır. Daha sonra Paul Tholey lüsid rüyayı şu niteliklerle tanımlamıştır: Lüsid rüya sırasında kişi, rüya gördüğünü bilir, beş duyuyla algılamaya hemen hemen eş bir algılamaya, özgür iradeye, akla sahiptir, uyandığında hepsini hatırlayabilir, rüyasını rüya gördüğü sırada da yorumlayabilir.
Lüsid rüyanın varlığı rüya haline girilmesindan itibaren deneğin iradi olarak yaptığı göz hareketleriyle anlaşılmaktadır. William Dement ve H. P. Roffwarg tarafından yapılan şu keşif lüsid rüyaların varlığının saptanmasında önemli bir adım olmuştur: Yaptıkları deneylerde deneğin REM uykusu sırasında kaydedilen hızlı göz hareketlerinin yönleri rüyadaki olaylar sırasında bakılması gereken yönlerle çakışmaktaydı. Daha sonra lüsid rüyanın varlığı konusunda ilk kanıt 1975’te İngiltere’deki Hull Üniversitesi’nden Keith Hearne tarafından ortaya koyuldu. Deneği Alan Worsley gözlerini uykudan önce aralarında kararlaştırmış oldukları karmaşık göz hareketleri kodu tarzında oynatarak lüsid rüya durumuna geçtiğini işaret etmekteydi ve EEG kayıtları bu işaretlerin REM evresi sırasında yapılmış olduğunu gösteriyordu. Bununla birlikte bilimsel basında konuya ilişkin ilk makale bundan ancak birkaç yıl sonra Stanford Üniversitesi’nden Stephen LaBerge tarafından yayımlandı.
Beden-dışı deneyim





Astral bedenin fiziksel bedenden çıkışının temsilî resmi. İki bedenin birbirine bir kordonla bağlı olduğu ileri sürülür.



Astral seyahat terimi Okültizm’de ve Teozofi'de kullanılan bir terim olup, kişinin uyku gibi ruh ile beden bağlarının gevşediği hallerde esîrî beden ya da astral beden (Spiritüalizm’de duble) denilen süptil maddelerden oluşan bedeniyle fiziksel bedeni dışında, bilinci yerinde olarak (bilinç bu ikinci bedene geçmiş durumdadır), başka mekanlarda dolaşmak üzere yaptığı yolculuğu ve bu bedeniyle geçirdiği deneyimleri ifade eder. Parapsikoloji'de bu deneyim, kısa adı OBE ya da OOBE (out-of-body experience) olan "beden-dışı deneyim" terimiyle,metapsişik'te ise "şuur projeksiyonu" terimiyle ifade edilir.
İrâdi olarak gerçekleştirilebilmesi ve deneyim sırasında bilinçli olunması sebebiyle diğer “beden-dışı deneyimler” arasında özel bir yeri vardır. Parapsikoloji laboratuvarlarında yapılan deneylerde kişinin deneyim sırasında 5 duyu organı ile algılanabilecek bilgilerden daha fazlasına ulaşabildiği gözlemlenmiştir.
Bu deneyimle ilgili olarak şu iddialar ortaya atılmıştır:
  • Astral beden için duvar gibi fiziksel nesneler ve uzaklık bir engel oluşturmaz. Yani, kişi bu bedeniyle bir anda kıtalar arası yolculuk yapabilir ve duvar gibi maddi engellerin içinden geçebilir.
  • Fiziksel bedenden çıkıldığında öte âlem varlıkları ile temas kurulabilir.
  • Uyku sırasında yapılan astral seyahat fiziksel bedene dönüldüğünde bir rüya tarzında anımsanır.
  • Gece uyku sırasında kendiliğinden oluşan ve reanimasyon tekniğiyle yaşama döndürülen kimselerde doğal olarak yaşanan bu deneyim, gevşemeye (rölaksasyon) dayalı meditatif yöntem ve teknikler kullanılarak istenildiği an yaşanabilir. Kısa zaman önceki (2007) çalışmalar bu deneyimin beyne uyaranlar gönderilmek suretiyle de yaşanabileceğini ortaya koymuştur.


Astral seyahatin, okült ve teozofik kaynaklarda ve birçok araştırmacının çalışmalarında "irâdi olarak fiziksel bedenden ayrılma" şeklinde tanımlanmasına karşın İngiliz parapsikolog Celia Green bir ayrım yapmış ve “fiziksel beden-dışı deneyimler”den kendiliğinden (irade-dışı) oluşanları için ekzomatik deneyim (İng. ecsomatic experience) terimini ortaya atmıştır. Bu deneyimle ilgili araştırma alanında en çok isim yapmış kişilerden ikisi, adına ABD’de bir enstitü kurulan Robert Monroe ve Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof. Charles Tart’tır.
Beden-dışı deneyim terimi okültizmdeki astral seyahat ya da astral projeksiyon terimine pek sıcak bakmayan Robert Monroe tarafından 1971’de sözkonusu terime alternatif olarak ortaya atılmıştır. Bu fenomen hakkında halen bilim insanları pek fazla şey bilmemektedir. Her on kişiden biri bu deneyimi yaşadığını ileri sürmektedir.Beden-dışı deneyimin genellikle REM uykusu ile “uyku felci”nin başlaması arasındaki sınırda meydana geldiği saptanmıştır.
Rüya yorumu

Rüya yorumu rüyaların anlamlarının saptanmasıdır. Bu çalışma psikanalizde ve çeşitli mistik ve ezoterik ekollerde aynı anlamı taşımaz veya aynı şekilde yapılmazlar. Eski Mısır ve eski Yunan gibi birçok eski kültürde rüya görme doğaüstü bir iletişim veya ilahî bir müdahale olarak kabul edilmiş olduğundan, rüyaların içerdiklerine inanılan mesajlar birtakım yöntemler kullanılarak çözülmeye çalışılmıştır. Eski Yunanlar inşa ettikleri Asklepion denilen tapınak veya sağlık sitelerinde rüyaların yorumlanmasını da içeren çeşitli psikolojik çalışmalarda bulunmuşlardır. Bazı kızılderili kabilelerinde olgunlaşma ayinlerinde kişi bir rehber rüya görene dek oruç tutmak ve dua etmek zorunda bırakılırdı. Günümüzde de çeşitli psikoloji ekolleri rüyaların anlamlarına ilişkin çeşitli varsayımlar ortaya atmışlardır. Rüya yorumu 19. yy.’ın sonlarından itibaren psikoanalizin bir parçası olmuştur. Konuya ilişkin yeni ufuklar açan bir çalışma Sigmund Freud tarafından hazırlanan “Rüyaların Yorumu” adlı kitaptır.
Okültizmde rüya yorumu: Oniromansi



Okültizmin dallarından biri olan oniromansi ya da oneiromansi, konusu rüyalar olan kahinlik sanatı ya da “rüyalar yoluyla geleceği ve gizli olanı öğrenme sanatı” olarak tanımlanır. Oniromansi ya da oneiromansi terimi eski Yunanca’daki “düş” ve “kahinlik” anlamına gelen oneiroi sözcüğünden türetilmiştir. Bu disiplin özellikle eski Mısır’da önem verilen bir konumdaydı. Bir eski Mısır bilgelik kitabına göre, ilahlar rüyaları insanlara mesajlar gönderebilmeleri için yaratmışlardı. Eski Mısır’da rahiplerin bir işi de rüya yorumlamaktı. Rüya yorumları konusunun işlendiği görülen eski metinlerden biri Asurbanipal Ninova’sının büyük kütüphanesine aittir. Bu eser sonradan Arapça’ya çevrilmiştir. Oniromansi alanında Babil kültürünün eski Yunan kültürüne kıyasla daha ileri bir düzeyde bulunduğu söylenebilir. Çin’de rüyalarla ilgili önemli bir kitap, prekognitif rüyaların derlenmesi olup “Yeşim taşı Kutusunun Anıları” adıyla bilinir.
Oniromansi eski Yunan ve Roma din ve edebiyatında hayli yaygındır. Rüyalar, özel bir anlam taşıyan ya da kehanete ilişkin alametler (omen) olarak da değerlendirilmekteydi. Orfecilikte ve Pisagor ekolünde insanın semavi âlemle ilişkisinin ancak uyku sırasında gerçekleşebildiği öğretilmekteydi. Çeşitli çalışmalarda Aristo ve Platon’un rüyalar üzerine tartıştıklarına rastlanır. Hipokrat'ın da rüya yorumu üzerinde çalışmış olduğu bilinmektedir.
Grekoromen dünyasından elimize ulaşan tek rüya yorumu kitabı, II. yy.’da annesi Lidya’lı olan Efes’li Artemidorus tarafından yazılmış, beş ciltten oluşan Oneirocritica’dır. Artemidorus, kitabında kendisinden önceki pek çok yazarın kitabına atıfta bulunmuşsa da, bu kitaplar günümüze ulaşmamıştır. Artemidorus’un sisteminde öncelikle rüyalardan geleceğe ilişkin olanları diğerlerinden ayırt edilir ve rüyaların teorematik ya da alegorik olduğu, yani "göstermek istediğine benzediği" kabul edilirdi (sembolizm ilkesi).
Papalığın 590’da rüyaları ilahî ve şeytani olarak ayırt etmesinden sonra, oniromansi yasaklanmış ve Batı'da rüya ile ilgili etkinlikler okültistlerin ve bazı ezoterik ekollerin gizli ve sınırlı çalışmalarından ibaret kalmıştır.
Psikanaliz’de rüya yorumu, Freud ve Jung





Clark Üniversitesi’nde çekilen bir fotoğraf. Önde oturanlar: Sigmund Freud, G. Stanley Hall, C.G.Jung



19. yy.'ın sonlarında ve ve 20. yy.’ın başlarında Sigmund Freud ve Carl Jung rüyaları bilinç ve bilinçdışının etkileşimleri olarak ele almışlardır. Onlara göre rüyalarda baskın güç bilinçdışıydı ve kendi zihinsel etkinliğini hakim kılıyordu.
Rüya yorumu psikanalizde kısaca rüyaların açık içeriğindeki sembollerden hareketle hastanın bilinçdışı arzu, dürtü ve çatışmalarını açığa çıkaran bir teknik olarak tanımlanır. Freud, rüyaların bireyin derin gereksinim ve arzularını ve bunların doyumunu ifade ettiğini varsayar. Freud’a göre rüya yorumu bilinçdışına açılan ana kapıdır, rüya da rüya gören kimseye bilinçdışına bakmasını ve rüyasını kendi başına (otoanaliz) veya bir psikanalistin gözetiminde yorumlamasını sağlayan bir pencere oluşturmaktadır.
Freud'a göre rüyalardaki sembollerden bazıları evrenseldir, herkeste aynıdır. Örneğin silah, sopa, bıçak, vs. gibi delici, yırtıcı, uzun, sivri uçlu vb. şeyler psikanalizdeki klasik rüya yorumunda penisi temsil ederler; sepet, kutu vs. gibi şeyler de vajinayı temsil ederler. Su ise doğumun veya anne karnına geri dönmenin, cinsel ilişkinin bir sembolü olarak kabul edilir.





Jung mandalayı bilinçdışının temsil edilmesi olarak düşünmüştür.



Freud’çu psikanalizde sembolik sistem, özellikle oidipus kompleksiyle yapılanmış bireysel geçmişteki çarpıtma (eğretileme) kurallarının uygulanmasından ve bilinçdışının düzenlenmesinden hareketle işler. Carl Gustav Jung’un “kolektif bilinçdışı” denilen "evrensel bilinç" ya da "ortak hafıza" varsayımına göreyse, bireysel semboller "kolektif bilinçdışı"nın varlığını gösterirler, kolektif bilinçdışı yoluyla evrensel olur ve bu yolla arketipler haline gelebilirler.
Freud’un her şeyi doğumla başlatmasına ve rüyaları bireysel bilinçdışına dayandırmasına karşılık çağdaş psikiyatrinin kurucularından olan ve psikiyatrinin yanı sıra fizik ve efsanelerle de ilgilenen Jung doğuştan evrimle getirilen, tüm insanların katıldığı ortak bir bilinçdışı kavramını ortaya atmıştır. Buna günümüzde filogenetik psişe (İng. phylogenetic psyche)ya da varoluşun temelini de kapsamak üzere ontogenetik psişe (İng. ontogenetic psyche) adı verilir. Klasik mantıkla düşünmeye alışmış zihinleri sarsan bu yeni kavramda biraz teoloji de sözkonusu olmaktadır. Bu iki düşünce adamının çatışması genetik mühendisliğine ve psikobiyolojiye de yansımıştır.
Jung’un yeni getirdiği bu kavrama göre, kolektif bilinçdışı, insan topluluklarının davranışlarının ortaya çıkmasında belirleyici rolleri olan, tarih boyunca kuşaktan kuşağa aktarılagelen genetik özellikleri, arzu ve duyguları, etki-tepki mekanizmaları ile davranış örneklerinin biriktiği varsayılan soyut bir alandır. Bir başka deyişle, kolektif bilinçdışı soyaçekimle atalardan gelen, insanlar üzerinde içgüdüye benzer şekilde belirli etkileri olan, ataların deneyimlerini içeren bir tür ortak hafıza ya da evrensel bir bilinçtir. Herkeste mevcut olan bu ortak bilinçte "ilkel ve derin temel imajlar" ya da "içgüdüsel davranış modelleri"ne arketipler (arşetip) adı verilir. Arketipler insan beyni ve bilincinin hayvanlık düzeyindeki dönemden bugüne dek biçimlenmiş kavrayış kalıplarıdır. Arketiplerden beslenen insanlık halen hayvanlık düzeyindeki düşünme biçimlerinin etkisi altındadır. Bunlar bilinçli olunduğu sırada imaj ve içgüdü biçimleri olarak belirebilir (ortak imajlar, doğa güçleri karşısında ortak tepkiler vs.). Nevroz, uyku veya değişik şuur halleri denilen bilinçsizlik hallerinde ise bu kolektif bilince biraz daha dalmış olunduğundan arketipik imajlar daha iyi bir şekilde ortaya çıkmaya başlarlar. İşte, Jung’a göre, rüyalarda ve mitolojilerde rastlanılan bazı ortak semboller bu kolektif bilinçdışından kaynaklanmaktadır.
Fakat rüya sembollerinin çoğu genellikle evrensel anlam taşımazlar, bireysel anlam taşırlar; yani rüyayı gören kişinin kendi iç dünyasındaki değerlere göre düzenlenmişlerdir.[92] Her insanın aynı sembole verdiği anlam ve değer aynı değildir. Örneğin arslan, bir insan için korku verici, tehlikeli bir hayvandır, bir diğer insan için güçlülüğün, kudretin sembolüdür. Arslan, iki ayrı kişiden birinin rüyasında tehlikeyle ilgili, diğerinde ise kudretle ilgili olabilir. Bir başka deyişle, korkunun sembolü bir kimsenin iç dünyasında akrep olarak, bir diğer kimseninkinde yılan olarak, bir diğer kimseninkinde ise arslan olarak bulunabilir. Yani korku ile ilgili bir dışavurumda biri rüyasında akrebi, bir diğeri arslanı, bir diğeri yılanı görebilir. Dolayısıyla kişinin bireysel “semboller dili”ne uygun olarak oluşan ve bireye özgü olan rüyaların anlaşılması, ancak kişinin kendi bireysel çözümlemesiyle olanaklıdır ve standart rüya tabirleri kitaplarından yola çıkılarak bir rüyayı yorumlamak mümkün değildir. Çünkü rüyalardaki semboller, rüyayı gören kimsenin duygularına, düşüncelerine, bilgilerine, değer yargılarına, korkularına, kısaca iç dünyasına göre biçimlenirler.
Metapsişik görüşle rüya yorumu

Metapsişikçiler doğrudan doğruya rüya yorumunu konu almamakla birlikte rüyaların işleyiş mekanizmasını kendilerince, daha doğrusu kendi araştırmalarının sonuçlarına göre açıklarlar ve rüyaların farklı nedenlerden kaynaklanabilecekleri göz önünde tutarak tüm rüyaların tek nedene indirgenmesine karşı çıkarlar.
Sembolizmin amaçlı rüyalarda ya da diğer adıyla haberci rüyalarda ve vizyonlardaki varlığının nedeni metapsişikçilerce kısaca şöyle açıklanır: İnsanın imajinasyon yeteneği sembolleştirici bir role sahiptir. Ruhsal âlemde “mânâlar” halinde bulunan “tesirler” fiziksel âlemde belirirlerken ister istemez madde âleminin özelliği olan imajlara bürünmek zorunda kalırlar ki, bürünecekleri imajları da “tesir”i alan insanın şuuraltı dağarcığından edinirler. Bir vizyonun, bir haberci rüyanın alınmasında, tesir ne kadar yüksek bir varlıktan gelirse gelsin, alıcı kişinin kapasitesi, şuuraltı imajları, şuuraltı dağarcığı ve hatta sözcük dağarcığı -tesirin özgün halini kaybetme derecesi ve kısıtlanması bakımından- çok önemli bir rol oynar. Orijinal kaynağından “mânâ” olarak inmeye başlayan ruhsal tesir onu alan insanın zihninde imaj olarak ve ağzında söz olarak belirene kadar geçirdiği bir sürü dönüşüm sırasında ister istemez özgün halini yitirmek, kabalaşmak zorundadır.



Metapsişikçiler şuuraltının bu değiştirici ya da dönüştürücü etkisine “renkli cam etkisi” adını verirler. Nasıl beyaz ışık, renkli bir camdan geçerken hem camın rengini alıyor, hem de bir miktar kırılmaya uğruyorsa, insanın aldığı metapsişik enformasyon ya da tesir de şuuraltı katmanından geçerken benzer şekilde, özelleşir, bükülür, kabalaşır, dönüşür, o ortamdaki malzeme neyse ona bürünür ve özgün halini az çok yitirerek dışarı (zihne) yansır. Yani, bir kaynaktan gelen, örneğin haberci bir rüya tarzında alınan tesirler, insan zihninde yer ederken, ister istemez o insanın şuuraltı dağarcığındaki imajlara dönüşürler ve bu dönüşüm sırasında birtakım sembollere bürünürler. Bu, doğal ve zorunlu bir süreçtir. Metapsişikçiler sezgi kanalıyla alınmış metinlerdeki sembolik betimlemelerin nedenlerinden birinin de yine bu olgu olduğunu belirtirler.
Neo-spiritüalist görüşe göre amaçlı rüyalar ya da haberci rüyalar tekamül düzeyi yüksek bedensiz varlıklardan, hami-rehber varlıklardan veya ruhsal planlardan insanlara onların ruhsal bakımdan gelişmesi, ilerlemesi için yapılan yardımlardan biridir. İnsanın bu yardımları heba etmeyip değerlendirmesi gerekir.
Neospiritüalist görüş rüyaları esas olarak iki grupta ele alır:
  • Alelade rüyalar: Bu rüyalarda hiçbir amaç yoktur, gelişigüzel, karmakarışık ya da ipsiz sapsız şeylerdir, rüyanın cereyan ettiği andaki vücudun fizyopatolojik haliyle (örneğin ruhu sıkan veya sevinç veren bir sebeple) yakından ilgilidirler. Bunlar tam uyuma veya uyanma esnasında oluşurlar. Alelade rüyalar beyindeki alelade ve maksatsız tesirlerin gayet yüzeysel, gelip geçici izlerine bağlı olduklarından açık seçik değildirler, karmakarışık haldedirler, çabuk unutulur ve ruhta hiçbir derin etki bırakmazlar.
  • Amaçlı (haberci) rüyalar: Bu rüyalar ise bir maksada yöneliktir, maksatlı bir düzenlenme söz konusudur. İnsanın olağan halde bilmediği imaj ve bilgiler içerirler. Bir maksat ve plan dahilinde meydana geldiklerinden, bu maksadın yerine gelmesi için uykunun en uygun safhasında, yani uykunun her safhasında oluşabilirler. Bu rüyalar kaydedildikleri gibi, ruhta öyle sürekli ve derin izler bırakırlar ki, bazen aylarca ve yıllarca unutulamazlar. Haberci rüyaların alelade rüyalardan bu son farkı (unutulmayacak derecede iz bırakmaları), rüyanın haberci mi, alelade mi olduğunu anlamada en önemli ölçüttür.
  Alıntı Hızlı Cevap
Yeni Konu Aç Konuyu Cevapla

Bookmarks



Forum Günün Sözü
Powered by vBulletin® Version 3.8.9
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
seks hikayeleri seks filmi izle sincan escort kızılay escort rus escort etlik escort izmir escort izmir escort izmir escort Anadolu Yakası Escort Kartal escort Kurtköy escort Maltepe escort Pendik escort Kartal escort altyazılı porno şişli escort istanbul escort mecidiyeköy escort beşiktaş escort taksim escort fındıkzade escort çapa escort fatih escort topkapı escort escort şişli escort bayan bayrampaşa escort merter escort escort mecidiyeköy bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort alt yazılı porno Casibom Casibom Casibom Giriş Casibom Yeni Giriş Onwin gaziantep escort bayan gaziantep escort seks hikayeleri gaziantep escort Canlı bahis siteleri escort escort escort travestileri travestileri Escort Escort bayan Escort bayan bahisu.com girisbahis.com etlik escort etimesgut escort istanbul Escort istanbul Escort Acıbadem Escort Ataşehir Escort Bostancı Escort Göztepe Escort Kadıköy Escort Kartal Escort Kurtköy Escort Maltepe Escort Ankara escort bayan Escort ankara Escort ankara Escort eryaman Keçiören escort Escort ankara Sincan escort bayan Çankaya escort bayan antalya rus escort