Gargara Forum » Genel Bölümler » İslam » İslam Genel » Allah’a İman, iman ile ilgili konu

Yeni Konu Aç Konuyu Cevapla

     
LinkBack Seçenekler Arama Stil
Alt 18 Mayıs 2016, 23:17   #1
buse
Avatar Yok
Üyelik tarihi: 15 Nisan 2015
Mesajlar: 12,520
Aldığı Beğeni: 0
Beğendikleri: 0
Standart Allah’a İman, iman ile ilgili konu

Allah’a İman, iman ile ilgili konu

Allah’a İman

Allah’a iman: Allah’ın her şeyin Rabb’i, sahibi ve yaratıcısı olduğuna kesin iman etmektir. Namaz, kurban, dua, ümit, korku, boyun eğme ve emsali ibadetlere sadece Allah’ın layık olduğuna; bütün kemal sıfatlarla sıfatlanmış; her noksan sıfattan münezzeh olduğuna itikat etmektir. Allah’a bu şekilde iman etmek O’nun üç hususta tevhidini içerir. Onlar:
1) Rububiyetinin Tevhidi

2) Uluhiyetinin Tevhidi

3) İsim ve Sıfatlarının Tevhidi

Bu hususlarda Allah’ın birlenmesinin manası: Allah’ın Rab ve İlah olmada, en güzel isim ve kemal sıfatlara sahip olmada birliğine itikat etmektir.
Rububiyet Tevhidi

Rububiyet Tevhidinin İcmali Manası:
Allah’ın her şeyin Rabb’i ve O’ndan başka Rab olmadığına itikat etmektir.
Rububiyet Tevhidinin Tafsili Manası:
Rab kelimesi sözlükte, sahip olma, terbiye etme ve işleri idare etme vb. manalara gelir. Allah’ın mahlûkatı üzerindeki Rububiyeti ise; Mahlûkatı yaratan, rızkı veren, onların sahibi olup terbiye eden, gökten yere kadar bütün işleri idare eden varlık alarak bilinmesi ve birlenmesidir.
Allah’ın Rububiyet tevhidiyle birlenmesi, O’nun mahlûkatı var edici, sahibi, hayat verici, vefat ettirici, fayda ve zarar verici, şiddet anında dua edenlerin duasına cevap verici, onlara gücü yeten, dilediğine dilediği kadar veren, dilediğini mahrum bırakan bir mabut olarak birlenmesi; yaratma O’na ait olduğu gibi emir vermenin de sadece O’na ait olmasının ikrarı ve teslimiyeti manasına gelir. Allah-u Teâlâ Kitabında şöyle buyuruyor:
“İyi bilin ki, yaratma ve emir verme O’nundur...”
A’raf 54
Bu tevhide Allah’ın kaderine iman etmek de girer. Yani her hâdisenin Allah’ın bilgisi, iradesi ve kudreti dâhilinde olduğuna iman bu kısımdandır. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak bu tevhidin manası şudur Allah-u Teâlâ bu kâinatta var etme, kâinatın işlerini idare etme, bozma, yapma, yaşatma, öldürme, artırma, eksiltme vb. fiilleri yapan fail olduğuna ve bu fiillerde O’na kimsenin ortak olmadığına iman etmektir.
Kur’an Rububiyet tevhidini bütün yönleriyle, detaylı ve sarih olarak açıklamıştır. Kur’an’da bunun zikredilmediği sure yok gibidir. Bu tevhit diğerlerine nispeten temel taşı gibidir. Çünkü yaratan, işleri idare eden ve her şeyin sahibi olan varlık ibadetlerle boyun bükerek kendisine yönelmeye tek hak sahibi demektir. Dolayısıyla O, hamd edilmeye, şükredilmeye, dua edilmeye, ümit edilmeye, korkulmaya vb. bütün ibadetlere hakkıyla layıktır.
İbadetlerin en küçüğünden en büyüğüne kadar hepsi, yaratma ve emir verme sıfatına sahip olan Allah’a yapılacaktır. Yaratan işleri idare eden ve her şeyin sahibi Allah celal, cemal ve kemal sıfatlarla sıfatlanmaya hakkıyla layık olan varlıktır. Bu sıfatlar, sadece âlemlerin Rabb’i Allah’a mahsustur. Zira hayatı ezeli olmayan ve her şeye güç yetiremeyen varlıkların Rububiyeti mümkün değildir. Bundan dolayı Allah’a hamd, ibadet, bağlanma, teslim olma vb. hususlardan bahsedilirken Kur’an bu nevi tevhidi zikretmiştir. Kur’an’da Allah’ın güzel isimleri ve yüce sıfatları anlatılırken de yine Rububiyet tevhidinden bahsedilip onun açıklaması yapılmıştı.
Müslüman Allah’ı hamd ile tesbih ederken kıldığı namazın her rekâtında “Hamd âlemlerin Rabb’i Allah içindir.” Fatiha ayetini zikreder.
Allah’a teslim ve O’na bağlanma konumunda:

“De ki hidayet ancak Allah’ın hidayetidir. Bize âlemlerin Rabb’ine teslim olmamız emredildi.” En’âm 71 ayetini zikreder.
Allah’a teveccüh ve ihlâsla yönelme konumunda:

“De ki benim namazım, kurban kesmem, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabb’i Allah içindir.” En’âm 162 ayetini okur.
Allah’tan başka varlıkların velayetini reddedip sadece Allah’ın velayetini kabul edip O’na sığınma durumunda:

Velayet: Velâ kelimesinden türeme bir sözcüktür anlamı; dostluk, sevmek, kayırmak, arka çıkmak vb. manalardır...
“De ki, gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat kendisi beslenmeyen Allah’tan başka veli mi edineyim? Ben müslüman olanların ilki olmakla emrolundum...” En’âm 14 ayetini tilavet eder.
Rabb’ine dua konumunda:

“İyi bilin ki yaratma ve emir (verme) O’nundur. Âlemlerin Rabb’i Allah ne yücedir. Rabb’inize yalvararak ve gizlice dua edin, çünkü O haddi aşanları sevmez.” A’raf 54 ayetini okur.
Eşi ve ortağı olmayan Rabb’ine ibadet konumunda:

“Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim?... O takdirde ben, apaçık bir sapıklık içinde olurum.” Yâsîn 22, 24 ayetini okur.
“Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb’inize kulluk edin ki (azabından) korunasınız. O Rab ki, yeri sizin için döşek, göğü de bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızk olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse sizde bilerek Allah’a eşler koşmayın.” Bakara 21, 22 ayetini okur.
Göklerin, yerin ve onların içindekilerin yaratıcısı olan Allah, ilah ve veli edinilmeye, teslim olunmaya, dua edilmeye, kendisine yönelmeye tek layık varlıktır. Kur’an Allah’ın göklere, yere ve onların içindekilere sahip olma ve onları idare etme şeklinde ifade edilen Rububiyetini, O’nun güzel isimleri ve yüce sıfatlarını birleştirmiş ve Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah ki kendinden başka ilah yoktur. Daima diri ve yarattıklarını koruyup gözetendir. Kendisini ne bir uyuklama ne de uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. O’nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir? Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. (Mahlûkat) O’nun ilminden, kendisinin dilediğinden başka bir şey kavrayamaz. O’nun kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları korumak kendisine ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.”
Bakara 255
Gökleri ve yeri yaratan zat, ölmeyecek olan tek diri varlıktır. O yüce varlık:
Kayyûm: Koruyup gözeten.
Alîm: Her şeyi hakkiyle bilen.
Hafîz: En iyi gözetip muhafaza eden.
Aliyyu’l-Ağlâ: En yüce.
“Yemin olsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona fısıldadığını biliriz çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.”
Kâf 16
“Yaratan bilmez mi, O latiftir (bilgisi her şeyin özüne ulaşır, her şeyden) haberi olandır.”
Mülk 14
Netice olarak; Allah’ı Ulûhiyet sıfatıyla birlemeden, ibadetlerde Allah’a başkalarını ortak koşanlara; Allah’ı isim ve sıfatlarında birlemeyenlere aksine onları iptal veya mahlûkatın isim ve sıfatlarına benzetenlere veya fasit tevillerle onları tevil edenlere Allah her şeyin Rabb’i ve her şeyin yaratıcısı deyip ikrar etmeleri fayda vermeyecektir. Onları bu ikrarları küfür dairesinden çıkartıp iman dairesine sokmayacaktır.
Allah-u Teâlâ Kitabında müşriklerin Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğunu ikrar ettiklerini haber vermektedir. Bununla beraber onlar müşrik olmaya devam etmişlerdir. Çünkü onlar Allah’ı Ulûhiyet sıfatında birlememişlerdir. Allah ile beraber gayrına da ibadet etmişlerdir. Buna ek olarak onlar Allah’ı isim ve sıfatlarında da birlememişler, aksine Allah’ın bazı isimlerini inkâr edip inanmamışlar, bazı isimlerini de tahrif etmişlerdir. Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“En güzel isimler Allah’ındır. O halde Ona en güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında mülhitlik edenleri bırakın; onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.”
A’raf 180
Bundan dolayı seleften bir gurup şöyle demiştir: Müşriklere, gökleri ve yeri kim yarattı diye sorsan elbette ki onları yaratan Allah’tır diye cevap verirler. Bununla beraber Allah’tan gayrına ibadet ederler. Allah-u Teâlâ, müşriklerin kendisinin yaratıcı, rızk verici ve her şeyin sahibi olduğuna inandıklarını haber vermektedir:
“Onlara gökten su indirip ölmüş olan yeri onunla dirilten kimdir, diye sorsan; elbette ki Allah’tır derler...”
Ankebût 63
“Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan, elbette Allah’tır derler.”
Zuhruf 87
“De ki, sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor ya da o kulakların ve gözlerin sahibi kimdir, ölüden diriyi diriden ölüyü kim çıkartıyor, kim buyruğunu yürütüyor (kainatı yönetiyor)? Allah’tır diyecekler. De ki: O halde (O’nun azabından) korunmuyor musunuz?”
Yûnus 31
Ulûhiyet Tevhidi

Ulûhiyet Tevhidinin Manası:
Allah’ın gerçek ilah olduğuna, O’ndan gayrı gerçek ilah olmadığına kesin itikat etmek ve ibadetlerle O’nu birlemektir. İlah kelimesi ma’but manasına gelmektedir. Ma’bud kelimesi ise dilimizde, kendisine kulluk olunan varlık demektir. İbadet kelimesi ise sözlükte bağlanmak, zelil olmak ve boyun bükmek manalarına gelmektedir. Bazı âlimler ibadeti; kâmil bir sevgiyle tam bir boyun bükmedir, diye tarif etmişlerdir.
Ulûhiyet tevhidi, açık olsun gizli olsun bütün ibadet nevini sadece Allah’a has kılmak üzere bina edilmiştir. Dolayısıyla ibadetlerden hiç bir şey O’nun gayrına sarf edilemez. Allah’a iman eden bir kişi sadece O’na ibadet eder, O’ndan gayrına ibadet etmez.
Bu nevi tevhit aslında diğer bütün tevhit çeşitlerini de içerir. Ulûhiyet tevhidi, Rububiyet tevhidini, isim ve sıfatların tevhidini de kapsamına alır. Bir kulun Rabb’ini Rububiyet tevhidinde birlemesi, onun Allah’ı Ûluhiyet tevhidinde de birlemesi demek değildir. Kişi Rububiyetle alakalı sıfatlarını ikrar ettiği varlığa ibadet etmiyor olabilir. İsim ve sıfatların tevhidi de diğer tevhit çeşitlerini şümulüne almaz.
Fakat Allah’ı Ulûhiyet sıfatında birleyen bir kul, ibadete sadece Allah’ın layık olduğunu, gayrının ibadete layık olmadığını; âlemlerin Rabb’inin Allah olduğunu O’nun güzel isimleri ve yüce sıfatları olduğunu ikrar eder. Bu sebepten La İlahe İllallah bütün tevhit nevilerini içermektedir.
Bilindiği gibi La İlahe İllallah’ın ilk akla gelen manası, Allah’ın Rububiyet, isim ve sıfatlarındaki tevhidini içeren, Ulûhiyet tevhididir. Dolayısıyla Ulûhiyet tevhidi dinin başı ve sonu kabul edilmiş ve mahlûkat bu tevhit için yaratılmıştır. Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.”
Zâriyât 56
Şeyhülislam bu kısım tevhitle alakalı şunları söylemiştir:
“Bu tevhit, muvahhit ve müşriki birbirinden ayıran dünya ve ahirette kişiyi mesut veya bedbaht eden tevhit bu tevhittir. Ûluhiyet tevhidini yerine getirmeyen muvahhit değil müşriktir.” Rasullerin gönderiliş, kitapların indiriliş sebebi bu tevhittir. Allah’ın, kullarına gönderdiği her rasulün davetinin esası ve mihveri işte bu tevhit olmuştur:
“And olsun biz, her millet için Allah’a kulluk edin tagut (a tapmak) tan kaçının diye bir rasul gönderdik...”
Nahl 36
“Senden önce hiçbir rasul yoktur ki ona: ‘Benden başka ilah yoktur, bana kulluk edin’ diye vahy etmiş olmayalım.”
Enbiyâ 25
Allah-u Teâlâ bize Nuh, Hûd, Salih, Şuayb vb. rasullerin toplumlarını bu tevhide çağırdıklarını birçok ayette bildirmektedir:
“Allah’a kulluk ediniz, sizin için O’ndan gayrı hiç bir ilah yoktur.”
Mu’minûn 23, Hûd 61, A’raf 46
İbrahim (Aleyhisselam) kavmine şöyle demiştir:
“Şüphesiz ki ben hanif olarak yüzümü göklerin ve yerin yaratıcısı zata döndürdüm. Ben müşriklerden değilim...”
En’âm 79
Bu tevhit İslam dininin hakikati olunca La İlahe İllallah Muhammeder Rasulullah bu dinin esaslarından ilk esas olmaktadır.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“İslam beş esas üzere bina edilmiştir. Allah’tan başka (gerçek) ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şahadet etmek; Namazı kılmak; Zekâtı vermek; Ramazan orucunu tutmak; Beytullahı haccetmektir.”
Buhari 8, Müslim 45/2
Ulûhiyette Allah’ın birlenmesi; bütün ibadet çeşit ve şekilleriyle sadece Allah’a yönelmemiz ve ibadetlerde Allah’a karşı ihlâs sahibi olmamız anlamına gelmektedir. Bu ifadeleri tekrar ele alıp başka bir ifadeyle şöylece sıralayabiliriz:
1) Kişi Allah’ı severken ihlâs sahibi olacak, O’na başkalarını eş ve ortak edinmeyecek Allah’ı sever gibi onu sevmeyecek:
“İnsanlardan bazıları Allah’tan başka eşler tutar, Allah’ı sever gibi onları sever...”
Bakara 165
Tevbenin dışında Allah’ın affetmeyeceği büyük şirk, kulun Allah’tan gayrı eşler edinip onları Allah’ı sever gibi sevmesidir. İnsanın kendi nefsini, babalarını, çocuklarını vb. şeyleri sevme üzere yaratıldığını göz önünde bulundurursak Allah’a ihlâsla kulluk, fıtratı değiştirip sevgileri yok etmeyi değil, onları terbiye etmeyi gerektiriyor.
Ayet ve hadislerde müminden istenen, o her şeye sevgiden hakkını verecek ama Allah’ın sevgisi önde ve her şeyin üstünde olacak demektir. Gerekirse her şeyi Allah’ın sevgisi için feda edecek ve tercih Allah’ın sevgisi olacaktır. Allah basit dünyevi kıymetleri kendisinin sevgisinden ve Rasulünün sevgisinden üstün görüp onları tercih eden kimseleri tehdit etmiş ve şöyle buyurmuştur:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hısım akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesatından korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Rasulünden ve O’nun yolunda cihat etmekten daha sevgili ise o halde Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin. Allah fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.”
Tevbe 24
2) Allah-u Teâlânın dua, tevekkül, ümit ve sadece Allah’ın yapabileceği başkasının yapamayacağı hususlarda birlenmesi şarttır. Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Allah’tan başka sana ne fayda ne de zarar veremeyecek olan şeylere yalvarma. Eğer böyle yaparsan o takdirde sen muhakkak zalimlerden olursun.”
Yûnus 106
“Eğer müminler iseniz Allah’a dayanın.”
Mâide 23
“Onlar ki iman edip hicret ettiler, Allah yolunda cihat ettiler; işte onlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.”
Bakara 218
3) Sadece Allah’tan korkarak, korku ve sakınma ibadetiyle de Allah’ı birlemek. Kim bazı mahlûkatın kendi dilemesi ve gücüyle zarar vereceğine inanır ve ondan korkarak çekinirse korktuğu varlığı Allah’a ortak yapmış olur. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“...Sadece benden korkun.”
Nahl 51, Bakara 40
“Eğer Allah sana bir zarar dokundursa onu yine O’ndan başka kaldıracak yoktur; eğer sana bir hayır dilerse, O’nun fazlını geri çevirecek yoktur. Hayrını kullarından dilediğine verir. O bağışlayan esirgeyendir.”
Yûnus 107
4) Namaz, zekât, oruç, tavaf vb. bütün bedeni ve mali ibadetlerle Allah’ı birlemek kula gerekli olduğu gibi adak, istiğfar, dua, tekbir, tahlil vb. kavli ibadetlerle de Allah’ı birlemek kula gereklidir:
“De ki: Benim namazım, kurban kesmem, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabb’i Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim.”
En’âm 16, 21, 63
Bu ve benzeri ibadetlerin hepsi Allah’a hastır ve yapılması vaciptir. Bir kimse bu ibadetleri veya onlardan bir ibadeti Allah’tan gayrına yaparsa o ibadette başkasını Allah’a eş ve ortak yapmış olur:
“Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da gerçekten büyük bir günah işlemiştir.”
Nisâ 48

  Alıntı Hızlı Cevap
Yeni Konu Aç Konuyu Cevapla

Bookmarks

Seçenekler Arama
Stil


Forum Günün Sözü
Powered by vBulletin® Version 3.8.9
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
seks hikayeleri gaziantep escort seks filmi izle sincan escort kızılay escort rus escort etlik escort gaziantep escort izmir escort izmir escort izmir escort Ankara escort bayan Escort ankara Escort ankara Escort eryaman Keçiören escort Escort ankara Sincan escort bayan Çankaya escort bayan istanbul Escort istanbul Escort Acıbadem Escort Ataşehir Escort Bostancı Escort Göztepe Escort Kadıköy Escort Kartal Escort Kurtköy Escort Maltepe Escort Anadolu Yakası Escort Kartal escort Kurtköy escort Maltepe escort Pendik escort Kartal escort etlik escort etimesgut escort Escort bayan Escort bayan bahisu.com girisbahis.com Escort escort escort escort travestileri travestileri altyazılı porno şişli escort istanbul escort mecidiyeköy escort beşiktaş escort taksim escort fındıkzade escort çapa escort fatih escort topkapı escort escort şişli escort bayan bayrampaşa escort merter escort escort mecidiyeköy bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort bursa escort alt yazılı porno Casibom Casibom Casibom Giriş Casibom Yeni Giriş Onwin