Gargara Forum

Gargara Forum (http://gargara.org/index.php)
-   İslam Genel (http://gargara.org/forumdisplay.php?f=6)
-   -   Kelime i şehadet fazileti (http://gargara.org/showthread.php?t=14611)

buse 07 Mayıs 2016 22:33

Kelime i şehadet fazileti
 
Kelime i şehadet fazileti nedir

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

“Yaratılmış olan her şeyle Allâh’ın arasında bir perde vardır. «» ile bir babanın evlâdına duâsı arasında ise hiçbir perde yoktur.”
(Tirmizî)

Yine buyurulur:
“Beş çeşit karanlık ve bunların mukâbili beş çeşit de aydınlık vardır:
a. Dünyâ sevgisi bir karanlıktır; ışığı takvâdır.
b. Günâh bir karanlıktır; ışığı tevbedir.
c. Kabir bir karanlıktır; ışığı «» zikrine devamdır.
d. Âhıret karanlıktır; ışığı amel-i sâlihlerdir.
e. Sırat köprüsü karanlıktır; onun ışığı da, kesin ve kuvvetli îmândır.”
Bu aydınlıklar iklîmine girebilen kimse ebedî seâdete nâil olur.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:
“Allâh Teâlâ (mahşer günü): «Kim demişse, kalbinde de zerre kadar îmân varsa, onu cehennemden çıka-
rın! Kim demişse veya beni zikretmişse veya herhangi bir yerde benden korkmuşsa, onu cehennemden çıkarın!» (diye buyurur)”
(Hâkim)
“Sizden biriniz güzel bir şekilde abdest alır, sonra da:


derse, cennetin sekiz kapısı da ona açılır ve o kimse dilediği kapıdan cennete girer.” (Müslim, Tahâret, 17; Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce)
Kelime-i tevhîd, kalbin nûrudur. İnsanın yüzünün nûrudur.
“Küçük çocuklarınızın dilini konuşmaya ile açın
(başlatın)! Ölüm sırasında onlara ’ı telkîn edin! Çün-
kü kimin ilk sözü ve son sözü de olursa, bin sene de yaşasa bir tek vebâl (günah)’den hesâba çekilmez.”
(Beyhakî)

Ancak kelime-i tevhîdi hayata hâkim kılmak çok önemlidir. Zîrâ kulların son hâli bu husustaki derece ve tatbikatlarına göre gerçekleşecektir. Rivâyet olunur ki, İbrâhim -aleyhisselâm-, birgün Azrâil -aleyhisselâm-’a sordu:
“–Ey Azrâil! Sen kötü kimselerin rûhunu alırken onlara nasıl görünüyorsun? Seni o hâlde görmek istiyorum.”
Azrâil -aleyhisselâm-:
“–Ey Allâh’ın peygamberi! Buna tahammül edebilir misin?” dedi.
İbrâhim -aleyhisselâm-:
“–Evet, tahammül edebilirim.” deyince Azrâil -aleyhisselâm-:
“–Öyleyse yüzünü başka tarafa çevir!” dedi.
İbrâhim -aleyhisselâm-, tekrar ona döndüğünde Azrâil’i korkunç bir heybette gördü. Her hâliyle etrafına dehşet saçıyordu. Bu manzarayı gören İbrâhim -aleyhisselâm- düşüp bayıldı. Ayıldığında Azrâil -aleyhisselâm-’ı ilk sûretinde gördü ve ona:
“–Kötü kimseye hiçbir şey olmasa da, yalnız senin yüzünü görmesi yeter!” dedi. (M. Sâmi Ramazanoğlu, İbrâhim Aleyhisselâm)
Elbette ki kâmil bir mü’min olarak ömür süren sâlih kimseler için de bu hâlin aksi tecellî eyler.
Dünyâ ve âhıreti mâmur edecek olan kâmil îmân, kulu, ömrünün sonuna kadar binbir imtihân çemberinden geçirir. Eğer netice sâlim olursa, kul kâmil bir mü’mindir; sâlim olmazsa değildir.
Dolayısıyla insanlar, îmân ve fazîlet dâvâsında çile, sıkıntı, ızdırap ve elemle dolu binbir merhalelerden geçirilirler. Böylece Hakk yolunda ilâhî dâvânın sâdıkları ile fâsıkları birbirinden ayırdedilir. Bunun içindir ki, sadece îmân etmek kâfî değildir. Onu amel-i sâlihle süsleyerek ilâhî imtihânlarda muvaffak olabilecek bir seviyeye yükseltmek zarûreti vardır.
Allâh Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de:

الم أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ

“Elif. Lâm. Mîm. İnsanlar yalnız «inandık» demekle hiç imtihân edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?”
“Şânım hakkı için onlardan öncekileri de imtihân ettik. Elbette Allâh, (dîn ve îmân dâvâsında) sâdık olanlarla yalancıları bilmektedir.” (el-Ankebût, 1-3) buyurarak îmân ve imtihânın âdetâ içiçe olduğunu beyân eylemiştir.
Buna göre; îmân bir lutuf, imtihân da onun miyârı, kuldan istenilen sabır ve teslîmiyetle îmânı muhâfaza ise, bir bedel mesâbesindedir. Yâni Hakk Teâlâ, verdiği lutfunun yüceliğini ve değerini idrâk ettirmek için kullarına takdîr buyurduğu imtihânlarla -onların iktidarları nisbetinde- âdetâ bir bedel taleb etmektedir. Âyet-i kerîmedeki:

إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ

“Allâh mü’minlerden mallarını ve canlarını, onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.” (et-Tevbe, 111) ifâdesi de, bu hakîkatin bir tezâhürüdür.
Dolayısıyla, rızâ-yı ilâhîyi kazanmak için, Hakk’ın istediği bedelleri (can, mal-mülk, vesâireyi) seve seve O’nun yolunda fedâ etmek, îmânın kemâline vesîledir. Mü’minlerin şu imtihân dünyâsındaki ibtilâ, mihnet ve meşakkatleri, âhıret kazancına bir bedel olarak kaydedildiği şüphesizdir.
Diğer taraftan dünyâ ihtirasına kapılmış îmânsızların, Kur’ân’a ve dîni yaşamaya çalışanlara yaptıkları tecâvüzler ise, onlar için ebedî ızdırap ve felâket dolu bir cehennem azâbının kahredici bedeli hükmündedir. Zîrâ onlar, iki yönden azâbı hak etmektedirler. Biri îmân etmemeleri, diğeri de mü’minlere zulmetmeleridir.
Hâsılı gerçek îmânın bedeli, yâni kâmil mü’min olabilmek, Allâh’tan başkasına kul olma temâyülünden tezkiye olunmaya bağlıdır. Bu, îmânın îcâbı olan imtihânları muvaffakıyetle tamamlama gayretinde olmak demektir. Dolayısıyla îmânın kemâle erebilmesi için şehâdeti zedeleyen her türlü davranış ve fiillerden korunma zarûreti pek mühimdir. Bu zarûretin farkında olmamak, çok yakın bir gelecekte çâresiz nedâmetlerin girdabında boğulup helâk olmak demektir.


Tüm Zamanlar GMT +4 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 17:48.

Powered by vBulletin® Version 3.8.9
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121