Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20 Şubat 2015, 14:54   #1
eg24
Avatar Yok
Üyelik tarihi: 20 Şubat 2015
Mesajlar: 4,097
Aldığı Beğeni: 0
Beğendikleri: 0
Standart İMAN ile KÜFÜR ARASINDAKİ SINIR

İman, Hz. Peygamber'in getirdiklerinin hepsini tasdik, küfür de inkâr etmektir. Buna göre, iman ile küfrü belirleyen başlıca ayıraç kalbin tasdiki*dir. Ancak kalbin tasdiki, insanlar tarafından bilinemediğinden, ikrar ve ikrarı gösteren dinî görevleri yerine getirmek, yani amel, kalpteki imanın varlığının göstergesi olarak kabul edilmiştir.

Küfrün en belirgin alâmeti, dinin temel esaslarından birini veya tamamını reddetmek yahut onları beğenmemek, önemsememek ve değersiz saymaktır.

Müslüman olduğunu söyleyen bir kimsenin, bu dünyada mümin kabul edilmesi ve İslâm toplumundan dışlanmaması gerekir. Çünkü dünyada dış görünüşe ve ikrara göre işlem yapılır. İçten inanıp inanmadığını tesbit ise Allah'a mahsus ve âhirete ilişkin bir meseledir: “...Size selâm verene dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, sen mümin değilsin demeyin...” (en-Nisâ 4/94) buyurularak buna işaret edilir. Hz. Peygamber de imanda ikrarın önemini vurgulamak ve kelime-i tevhidi söyleyenin, müslüman ka*bul edilmesi gereğine işaret etmek için şöyle buyurmuştur: "İnsanlar Allah'*tan başka Tanrı yoktur, Muhammed O'nun elçisidir deyinceye kadar kendile*riyle savaşmakla emrolundum. Ne zaman bunu söylerlerse, can ve mal gü*venliğine sahip olmuş olurlar..." (Buhârî, “Cihâd”, 102; Müslim, “Îmân”, 8; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 104). Bu sebeple imanını diliyle ikrar ettiği veya davra*nışlarına yansıttığı sürece herkesin İslâm toplumunun tabii bir üyesi olarak görülmesi, can ve mal güvenliğine sahip olması, dünyevî-dinî ahkâm, sos*yal ve beşerî ilişkiler bakımından da müslümanın sahip olduğu bütün statü, hak ve sorumluluklara muhatap olması gerekir.
  Alıntı Hızlı Cevap